Muhterem Hocam! İbadetle nefis terbiyesi arasında da bir münasebet olması gerekiyor.
15-02-2021Zira insan, ibadet yaptıkça nefsi terbiye oluyor. Bu sefer nefis engeli kalkıyor ve Rabbini bulması, bilmesi ve huzura kavuşması kolay olmuş oluyor. Bu konuda ne dersiniz?
"Esas en bunlar iç içe mevzulardır. Biri olmuşken diğerinin olmaması zaten mümkün değil. Şimdi ubudiyetimizle biz, neyi idrak ediyor, kimi tanıyoruz? Rabbimizi tanıyoruz. Peki, neyi unutuyoruz? Benliğimizi unutuyoruz. Masivayı unutuyoruz. İnsan ubudiyetle nefsinin acziyetini, yetersizliğini, kifayetsizliğini, Cenab- ı Hakk 'ın rahmetini, azametini tanımış oluyor.
Bunu bilince de, kendi varlığından hiç bir şey olmadığını gören insan, gördüğü bu hünerleri kime mal edecektir? Rabbine mal edecektir.
O bakımdan, 'nefsini bilen Rabbini bilir' buyuruluyor hadisi şerifte. Yani biz, nefsimizi tanıdığımız ölçüde Rabbimizi tanıyoruz. Bunu da ne ile yapıyoruz? Ubudiyete yapıyoruz.
Cenab-ı Hak Kuran'da; 'İnsan görmez mi ki, Biz, onu meniden yarattık. Birde bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş'. (Yasin 77)
İbadet yaptığımız zaman Allah'a düşman kesilen nefsin bu sefer nakısaları (eksiklikleri) çıkarıyor ortaya. Teslim olmaktan başka çare bulamıyor. Neden? Çünkü kendisinde bu varlık yokta ondan.
Bütün varlıklar kime aittir? Cenab-ı Vacibü'l Vücud Hazretlerrine aittir. İşte ibadette nefis terbiyesinde insana çok büyük mesafeler aldırıyor.
Allah'ın ahlakı ile ahlaklanmak
İbadet, aynı zamanda insanın nefsani istek ve arzularını kırar. Nefsani istek ve arzuları kırılan insan hangi tarafa meyleder? Rabbinin sahasına meyleder. Allah'ın emrettiği sahaya meyleder. Cenab-ı Hakk'ın emrettiği sahaya giren insan, oranın zevk-i manevisini tatmaya başlar.
Nefsinize ait engeller ortadan kalkıp, Hakk'a ait kapılar açıldığı zaman ilahi rahmet kapılarından sizin gönlünüze Cenab-ı Vacibü'l Vücud Hazretleri'nin feyzi oluk oluk akmaya başlıyor. O zaman bu 'feyz-i ilahi' sizin nefsani istek ve arzularınızı ıslah ediyor, terbiye ediyor.
Mesela; korun içerisine kömürü attığınız zaman, bir de bakıyorsunuz simsiyah kömür korun rengine bürünmüş. O da kıpkırmızı ateş parçası haline gelmiştir.
Ubudiyet insanı, ruhani aleme sevk ettiği zaman, nefis varlık iddiasından, benlik iddiasından vazgeçerek kendini, kime teslim etmiş olur? Allah'a teslim etmiş olur. Zaten terbiyenin temelinde yatan asıl etken de insanın, Rabbine teslim olmasıdır.
Terbiye ne idi? Kişinin ahlakının, Rablaşmasıydı. Peki, insan ahlaken nasıl Rablaşır? Bu konudaki ölçümüz neydi?
"Allah'ın ahlakı ile ahlaklanın" (Suhrevcrdi, Avarif, s. 130) hadis-i şerifi idi. Sendeki ahlak, nefsani olmaktan uzak olur ve Cenab-ı Hakk'ın huyuna, davranışına bürünür ise işte senin ahlakın, Allah'ın ahlakı olmuş olur.
Bunu biz hangi hal ile elde ediyoruz? İbadetle ile bu hali elde ediyoruz. O bakımdan ahlakın en yüce, doruk noktası peygamberlerde, hususen peygamberimiz Hz. Muhammed'de (sav).
Başka? Peygamberlerin, hususen Peygamber Efendimizin yolunda giden salih ve saliha kullardadır. Niye? Çünkü salih ve saliha kulların örnek alıp taklit ettiği insan, Peygamberdir de ondan.
Onun için o Peygamberin hayatına geçirdiği bütün unsurları, davranış biçimlerini onlar da, kendi hayatına geçirirler. Onlar için küçük bir peygamber numunesi olurlar desek, caizdir. Terbiye ile ibadet arasındaki benzerlik, et ile kemik gibidir. Birbirini tamamlayan unsurlardır. Bu hali yaşamayı Cenab-ı Hak hepimize nasip eylesin!" (Prof. Dr. Haydar Baş, Hikmetin Sırları 2. Sohbetten) H; AknAydn